30 Mayıs 2010 Pazar

Adalar








































Harika bir gündü. Deniz, adalar, mis gibi hava, arkadaşlar, aklımdaki kalbimi kırpırdatan düşünce, hareket, güzel manzaralar, güzel sokaklar, insanlar, rakı, müzik, balık, dondurma... Daha ne olsun :)
Gemi Büyük Ada'ya yaklaşırken içimi sevinçle dolduran önemli nedenler biri Ada'da hiç araba olmadığını bilmekti, ancak deniz kenarında yaptığımız harika kahvaltının ardından bisikletle yollara koyulur koyulmaz önemli bir sorunu fark ettim: Faytonlar!! Tabii ki arabalardan çook daha iyiler. Ancak o kadar çoklar ki... Bisikletle olduğumuz sürenin yarısında, onlar yüzünden bisikletin üstünde olamadım, inip yürümem gerekti. Ada yollarında garip bir karmaşaya neden oluyorlar.. Onlara dikkat etmeye çalışırken etrafı daha az fark ediyorsunuz. Gerçi o kadar güzel ki etraf :) İçimde oralara baharda -daha az kalabalıkken- gelip yavaş yavaş gezmek var. Bir de henüz sadece Büyük Ada'yı gezdik. Burgaz Ada'yı çok merak ediyorum. Sait Faik okuyasım geldi bir de..





23 Mayıs 2010 Pazar

LEVENT YÜKSEL - DEDİKODU

Dün akşam kampüste konseri vardı. Çok eğlenceli geçti. İlk kez canlı dinledim. Bir de çok uzun zamandır da dinlememiştim. Ne kadar güzel şarkıları ne kadar güzel söylediğini hatırladım. Bir de Ayvalık'ta halamlarla geçirdiğimiz tatili hatırladım. Sanırım 12 yaşımda filandım? Tam hatırlamıyorum. Yazlık evde küçük bir kaset çalar ve Levent Yüksel ile Madonna'nın kasetleri vardı. Ebru Ablam sadık bir Levent Yüksel hayranı oldu o günlerde. Yine o tatilde ben bisiklete binmeyi öğrendim. Bir de kornet dondurmalar o yaz çıkmıştı galiba. Her akşam babamlardan para alıp, uzaktaki bakkala dondurma almaya gidiyorduk. A ne diyordum, Levent Yüksel güzel. Bir de bu şarkısı çok güzel.

21 Mayıs 2010 Cuma

harika

Dokuz yıl sonra Amelie'yi tekrar izledim. O kadar güzel ki.. Bu filmi çok seviyorum.

16 Mayıs 2010 Pazar

yaz geldi














































Uzun zamandır yazamıyorum. Günler hızlı ve yoğun geçiyor. Geçen haftalarda bir iki gün İzmir'e gittim. Harika geçti. Özlemişim. Bir de uzun zamandır birlikte İzmir'de olmadığımız bir dostumla bir gün içinde mini İzmir turu yaptık. Birçok ayrıntı var söz edilebilecek, ama zaman yok.. Günü Bostanlı sahil'de, yağmurdan kaçıp, çocuk parkındaki merdiven üstü minik yapının içine girip dondurma yiyerek bitirdiğimizi söyleyim.


Sonra yine İstanbul'daydım. Hızlı ve yoğun geçen günler. Biriki gün kuzenle geçti, ilk kez bir dizi setine gittim, Binnur Kaya ile tanıştım -çok tatlı biri-. Kuzenle "Yasaklamayı yasaklamak" diye harika bir film izledik. Bir de "He is not that into you" adlı filmi izledik ve film esnasında kuzeni kahkahaya boğabilen yeni bir jest buldum, yaklaşık on kez tekrarladık.


İstanbul'daki başka bir dostla Moda'da kahvaltı yaptık (bu benim için çok sevilen bir geleneğe dönüşmüş bulunmakta).


Alese girdim, berbat geçti. İtiraf ediyorum son bir-iki yıldır "konsantrasyon" durumunu yakalayabilmem çoooook zor.. Çok ilgimi çeken durumlarda hala yakalayabiliyorum aslında, ama tahmin edebileceğiniz gibi Ales kesinlikle bunlardan biri değil. Ama bu konsantrasyon sorununun nedenlerini buldum, çözüme doğru ilerlemeye çalışıyorum, sanki ancak doktoramı bitirince durum iyi olacak gibi..


Babam geldi, sadece bir gece kaldı, sabah Ortaköy'de çay içtik, onu çok seviyorum..


Haziran sonuna kadar şu fazla 5 kg dan kurtulayım dedim, spora başladım, çok da hevesliydim ve de istikrarlı. Dördüncü gün ayağımda bir şişlik oluştu, doktor "inene kadar spor yok" dedi.. Bir hafta oldu hala inmedi. Biraz da ağrıyor, onunla birlikte dizim de ağrıyor..


Hasatım tamamen bitti, data analizlerim başladı. İstatistik filan öğreniyorum. Geç kaldım öğrenmek için, gerçi önceden biraz okumuştum, ama yapmadan öğrenilmiyor.


Annem geldi, çook sevindim, iki gün kaldı, bol bol gezdik, harika geçti. İstanbul'u seviyorum. Anneme bir sürü güzellik yaşattı. Gerçi Cuma akşamı İstiklal Caddesi'nin kalabalığını görünce birkaç "dikkatli ol" cümlesi kurdu ve de biraz endişelendi, ama yine de mutlu ayrıldı.


Tiyatro festivali var, bir oyuna gitmeye çalıştım, oyun için beklerken Üsküdar'daki Fethi Paşa Korusu'nu gördüm, çok güzelmiş. Galata Kulesi'ni ne kadar çok sevidiğimi düşündüm, eski bir dostla karşılaştım, güzel sohpet oldu. Sonra oyuna giremedik, çok kalabalıktı. Üsküdar'da çay içtik. Birsürü ayrıntı var...


Bu arada yaz geldi gibi. Hava çok sıcak. Annem Topkapı'yı gezerken hafif güneş yanığı oldu.


Dün ve bugün hep evdeydim. Son günlerde o kadar çok yorulmuştum ki, çoğunlukla uyudum. Dün bir tencere (yanında küçük tava hediyesi vardı), zeytin yağı, kabak ve de soğan aldım. Az önce yeni evimde ilk yemeğimi pişirdim. Bir de mutfak dolaplarından birini temizledim, onu benim ilan ettim, yemek pişirme olayını ilerletmeye çalışacağım sanırım.


Birkaç fotoğraf koyuyorum... İçinde ben olanları çok sevdiğim dostum çekti. Hoşçakalın